Şu dünyada Jaguar E-Type hayali kurmayan bir elin parmaklarını geçmez. Ancak bu aracı bu kadar iyi durumda bulmak çok zor. Zaten o da çok özel bir restorasyonun ardından bu şahane gövdeye kavuşmuş.
5012 saat… Yani 24 saat üzerinden hesaplarsak 200 gün, ya da 9-5 çalışanlar için 125 hafta… Peki bu süre ne için? Sadece bu muazzam aracın gövdesinin restorasyonu için gereken süre. Lindner Nöcker bu aracı restore etmek için inanması güç ama 7 bin saatlik bir çaba harcamış. Aracın gövdesinin kötü durumda olması nedeniyle süre uzarken, tek bir vidanın bile orijinalliğini korumak için gösterilen çaba takdire şayan.
Aslında bu aracın restorasyonu yaklaşık 5 yıl önce tamamlandı. Ancak kullanmak bugüne kısmet oldu.
Aracın görsellerini internette bulmak mümkün. Ancak canlısını görmek çok başka bir duyguymuş. Treylerden indirilmiş gövdesi üzerine vuran, yükselmeye başlayan güneş, kulağıma gelen dalga sesleri ve kuş cıvıltıları bir anda içinizin kıpır kıpır olmasını sağlıyor. Ben ki bugüne kadar onlarca araç kullanmış birisiyim uzun zamandır böyle heyecanlanmamıştım.
Aracın bu denli göz alıcı olmasında alüminyum gövdesinin etkisi büyük. Bu gövdeye bakınca 5 bin saatin ne denli detaylı bir çalışmaya harcandığını daha iyi anlıyorsunuz. Bu araç Lightweight adı verilen özel bir serinin üyesi. Yani aslında kaportası düzinelerce olan E-Type’lar içinde hemen fark edilecek bir versiyon. Buna rağmen yapılan ince işçilik sağolsun ki gözlerim kamaşıyor.
Araçta tamponların olmamasını bile sorun etmiyorum, çünkü bu yoksun parçalar sayesinde hiçbir şekilde eğrelti duran aksesuar gözüme çarpmıyor.
YAŞLANMAYAN İNGİLİZ EFSANESİ
Bu 63 yaşındaki delikanlı aslında daha önce de hayata döndürülmüştü. Sussex merkezli Jaguar uzmanı Lynx isimli firma tarafından aracın altyapısı elden geçirilmiş ve yeni bir monokok gövde üzerine inşa edilmiş. Hatta bu işlem yapılırken aracın motoruna drag yarışlarına ait bir takım eklentiler de uygulanmış. Ancak daha sonra gövde panellerinin yenilenmesi için kazaya karışmış bir aracın gövde bileşenleri alınmış ve ortaya bu melez E-Type çıkmış.
Bu kadar ön bilgi yeter. Zaten aracın ne kadar asi bir otomobil olduğunu anlatmak için sayfalar yetmez. Tasarımdaki abartılı detaylar bile biraz sonra kulaklarımın pasını silecek sıralı 6 silindirli motorun senfonisi hakkında ipuçları veriyor.
Tüm bunlar başlamadan önce Peter Neumark ile tanışıyorum. Tutkusu uğruna bu kadar emek harcayan ve ortaya bu otomobilin çıkmasını sağlayan adam. Neumark, bu tutkusunu artık işi haline getirmiş birisi ve dünyada bu araçların restorasyonu konusunda uzmanlığına başvurulan sayılı kişilerden. Yaptığı araçlar öylesine özenli ki katıldıkları yarışmalardan kupa almadan dönen bir araç bulmak mümkün değil.
Peter Neumark, arkadaş canlısı, nazik konuşan, kendinden emin bir görünüm çizen bir beyefendi. Gözlerinde bu araçlarla uğraşırken dikkat çeken bir ışıltı ortaya çıkıyor. Konulara ne kadar hakim olduğunu çalışanlarına yapmaları gerekenleri söylediğinde anlıyorsunuz, olası tüm sorunlara karşı baştan tedbir almasıyla sürprize yer bırakmıyor. Bu aracın tavan ve arka pencere sütunlarında 1000’den fazla kaynak yapıldığını söylersem herhalde ne denli işine bağlı olduğun anlarsınız. O orijinal parçaları kurtarmak için çaba sarf eden bir sanatçı. Onun ve ekibinin bu özverili çalışması ile aracın gövdesinin %90’ı kurtarılmış ve orijinal parçalar kullanılmış.
Bu araç için harcanan çabayı şöyle söyleyeyim, bu otomobil ilk kez hazırlanırken çoğu nokta hızlı davranmak adına kaynak yerine işin kolayına kaçarak perçin kullanmıştı ancak burada böylesi uygulamaların kabul edilmesi mümkün olmadığı için her detay ince ince düşünülmüş.
MOTOR ARTIK DAHA GÜÇLÜ
Gelelim bu canavarın kalbine… 344 HP güç üreten 6 silindirli motor orijinalden daha güçlü. Günümüz teknolojilerinden destek alınarak elden geçirilen motor yeni yakıt enjeksiyonu sayesinde yaklaşık 50 HP ilave güce kavuşmuş. Aracın dökme demir motor bloğu sayesinde güç daha da yükselse de herhangi bir sıkıntı yaşamak olası değil.
Ancak dökme demir sağlam olmasına rağmen ona eklenen bağlantı parçaları onun kadar dayanıklı değil. Zira bu araç daha önce bazı yarışlarda yolda kalmıştı. Örneğin bu sadece 900 kg’lik beygir canavarı Montlhery yarışında conta sorunu yaşadı ve yolda kaldı. Yapılan araştırmada ekip aracın motorunu alaşımla değiştirmeyi düşünmüş ancak sonra yapılan testlerde dökme demirin doğru bir tercih olduğu ispatlanmış.
Artık aracın içine geçme vakti. Dar kapıdan içeri iki büklüm şekilde giriyorum ve kafama kaskımı takıyorum. Direksiyonda Peter Neumark oturuyor. Bu pistte o kadar çok tur atmış ki neredeyse gözü kapalı tam gaz virajları geçecek kadar araca ve yola hakim. Soğukkanlı bir sürücü olan Peter, aynı zamanda sabırlı da. Aracın kapasitesini iyi bildiği için ne zaman ısınacağını, ne zaman gerçek performansı yola aktaracağını da iyi biliyor ve benim biraz sıkılmama rağmen istifini hiç bozmuyor. Araç ısındıktan sonra ise birden bire her şey değişiyor. Virajları birbiri ardına geçmek büyük bir keyif halini alıyor. Yan koltukta oturduğum halde adrenalin seviyem yükseliyor ve ellerim terlemeye başlıyor. 53 yaşındaki bir aracın verdiği keyif böyle ise bugün kullandıklarımız nasıl daha iyi otomobiller olabilir ki? Her şey elektronik olunca bu otomobilde olduğu gibi ruhtan söz etmek mümkün olmuyor.
BU ARAÇTAN BİR TANE DAHA YOK
Birkaç turdan sonra direksiyona geçme sırası bende… Neumark bu paha biçilemez aracın anahtarını bana verirken yüzünde gülümsemesi eksik olmuyor. Ondan boşalan sıcak koltuğa kuruluyorum. Peter benim için aracı ısındırdığı için aslında beklememe gerek yok ama aracın kapasitesini görmek ve bu çok değerli otomobile zarar vermemek adına temkinli olmakta fayda var.
İç mekan dış tasarıma kıyasla çok daha tanıdık geliyor. Diğer E-Type modelleri ile olan ortaklık yabancılık çekmememi sağlıyor. İç mekandaki deri döşeme aracın yaşını saklıyor. Öylesine iyi bir deri kullanılmış ve işçilik üst seviyede tutulmuş ki derinin belirli parçalarının orijinal olmadığını anlamak mümkün değil.
Vites ele oturuyor, kesinliğe sahip. Ağır değil ancak günümüz kutularına göre mekanikliği ilk anda hissediliyor. Pedallarda da benzer bir durum söz konusu. Özellikle fren pedalında hassaslık az, bu da dozlamayı zorlaştırıyor. Ancak genel olarak bakıldığında aracın bu alanında da 1963 model olduğunu anlamak çok zor. Yandan çıkan egzoz sayesinde gaza yapılan en ufak dokunuşları bile içinizde hissedebiliyorsunuz. Hele ki benim gibi yağmurlu bir günde aracın direksiyonuna geçtiyseniz o zaman dikkatli olmakta fayda var. Gaza fazla basınca bu aracın affı olmuyor; bunu standart bir E-Type’da bile görmek mümkünken bu özel otomobilde daha fazlasını hissediyorsunuz.
Kaliteli ahşapla kaplanmış direksiyon simidi ele nazikçe otururken virajlarda da aynı nezaketi bekliyor. Biraz fazla tur yaparsanız o zaman arka tekerleklerden gelen yüksek güç nedeniyle spin atmak çok kolay. Düz gidişlerde ise direksiyon sistemi izine sadık kalmasıyla fark yaratıyor. Yürüyen aksamda da 60 yıl öncesinin teknolojisi kullanılsa da sonuç şaşırtıcı; devasa lastiklerin de etkisiyle Jaguar yola yapışıyor. Hafif gövde nedeniyle ağırlık transferi virajları hızlı dönmenin püf noktası.
Aracı durdurma görevi ise disk frenlerin işi. Dunlop diskler maksimum hızı 270 km/s’yi bulan aracı sorunsuzca dizginleyebiliyor.
Virajları her turda biraz daha hızlı geçiyorum. Araca artık iyice alıştım. Frenlerden direksiyona kadar bu sürücü için yaratılmış otomobili ile turlamak çok büyük keyif.
Ancak o da ne? Bana turlarımın artık sona erdiği işaret ediliyor; Jaguar ile keyfin sonuna geldim.
1963 yılında fabrikadan çıktığı halinden çok daha iyi bir şekilde bugüne ulaşan bu Jaguar E-Type dünyada eşi benzeri olmayan bir klasik. Ona sahip olmak herkes için ulaşılması zor bir hayal olsa da ona bu hayatı veren Peter Neumark sayesinde ona yakın özelliklerde başka araçların da ortaya çıkması mümkün. Siz yeter ki para konusunu dert etmeyin. Neumark size gerekli proje aracını da bulup her türlü tamiratı sizin için gerçekleştirebilir. Elbette bunu biz fanilerin yapabilmesi için ya uzak bir akrabamızdan yüklü bir miras kalacak ya da şans oyunlarından büyük ikramiyeyi tutturmamız gerekecek.